Dolaylı vergiler , mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan vergilerdir. Yapısı itibariyle dolaylı vergiler arasında yer alan ve yayılı muamele vergilerine benzeyen Katma Değer Vergisi (KDV), indirim mekanizması ile, sadece son eklenen katma değeri vergilendirmesi yönüyle yayılı muamele vergisinden ayrılmaktadır. Mükelleflerin, muamelelerinde yüklenmiş oldukları Katma Değer vergisini indirim konusu yapabilmelerinin hesap dönemi açısından incelenmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
Mustafa BELİR
Dolaylı vergiler , mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan vergilerdir. Yapısı itibariyle dolaylı vergiler arasında yer alan ve yayılı muamele vergilerine benzeyen Katma Değer Vergisi (KDV), indirim mekanizması ile, sadece son eklenen katma değeri vergilendirmesi yönüyle yayılı muamele vergisinden ayrılmaktadır. Mükelleflerin, muamelelerinde yüklenmiş oldukları Katma Değer vergisini indirim konusu yapabilmelerinin takvim yılı açısından incelenmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
1. Giriş
Katma Değer Vergisi ( KDV), mal teslimi ve hizmet ifası sonucu yaratılan katma değerin vergilendirilmesi esasını benimsemiş olan ve yaygın olarak AB (Avrupa Birliği) ülkelerinde uygulanan çağdaş bir muamele vergisidir.[1] Genel olarak konusu ; mal teslimi , hizmet ifası ve bu mal ve hizmetlerin ithalatıdır. Mükelleflerce üretilen mal ve hizmetler, nihai tüketiciye ulaşana kadar her aşamada vergilendirilmektedir. Bu durum, verginin pramitleşmesi sorununu ortaya çıkarabilmekte ve üretilen mal ve hizmetlerin nihai tüketiciye fahiş fiyatlarla teslim edilmesine neden olabilmektedir. Bu durumun önüne geçebilmek ve sadece üretilen katma değerin vergilendirilmesini sağlamak amacıyla Katma Değer Vergisi’nde indirim mekanizması oluşturulmuştur. Böylelikle yüklenilen vergi, mükellefin tesliminden doğan vergiden düşülerek her aşamanın tamamı değil sadece eklenen kısmın vergilendirilmeye çalışılmıştır. Dolaysıyla KDV’nin indirim mekanizmasının sağlıklı çalışması büyük önem taşımaktadır.
2.Katma Değer Vergisi’ nin Konusu
Ülkemizde KDV uygulaması, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu[2] ile yürürlüğe girmiştir. Anılan kanunun verginin konusuna ilişkin hüküm bildiren 1.maddesi şu şekildedir; ” Türkiye’de yapılan aşağıdaki işlemler katma değer vergisine tabidir: 1.) Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, 2.) Her türlü mal ve hizmet ithalatı,3.) Diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetler: a) Posta, telefon, telgraf, teleks ve bunlara benzer hizmetler ile radyo ve televizyon hizmetleri, b) (Değişik: 14/3/2007-5602/10 md.) Her türlü şans ve talih oyunlarının tertiplenmesi ve oynanması,c) Profesyonel sanatçıların yer aldığı gösteriler ve konserler ile profesyonel sporcuların katıldığı sportif faaliyetler, maçlar, yarışlar ve yarışmalar tertiplenmesi, gösterilmesi,d) (Değişik : 16/6/2009-5904/8 md.) Müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan satışlar ile 10/2/2005 tarihli ve 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanununa göre düzenlenen ürün senetlerinin, senedin temsil ettiği ürünü depodan çekecek olanlara teslimi,e) Boru hattı ile ham petrol, gaz ve bunların ürünlerinin taşınmaları, f) Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemleri,g) Genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetleri, h) Rekabet eşitsizliğini gidermek maksadıyla isteğe bağlı mükellefiyetler suretiyle vergilendirilecek teslim ve hizmetler.Ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliği Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanununda açıklık bulunmadığı hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edilir.Bu faaliyetlerin kanunların veya resmi makamların gösterdiği gerek üzerine yapılması, bunları yapanların hukuki statü ve kişilikleri, Türk tabiyetinde bulunup bulunmamaları, ikametgah veya işyerlerinin yahut kanuni merkez veya iş merkezlerinin Türkiye’de olup olmaması işlemlerin mahiyetini değiştirmez ve vergilendirmeye mani teşkil etmez. İthalatın kamu sektörü, özel sektör veya herhangi bir gerçek veya tüzelkişi tarafından yapılması veya herhangi bir şekil ve surette gerçekleştirilmesi, özellik taşıması vergilendirmeye tesir etmez.”
Yukarıda yer alan madde hükmünden de anlaşılacağı üzere genel olarak mal teslimi ve hizmet ifası KDV’ nin konusunu oluşturmaktadır. Teslim, kanunun 2. maddesinde ; ”bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir. Bir malın alıcı veya onun adına hareket edenlerin gösterdiği yere veya kişilere tevdii teslim hükmündedir. Malın alıcıya veya onun adına hareket edenlere gönderilmesi halinde, malın nakliyesinin başlatılması veya nakliyeci veya sürücüye tevdi edilmesi de mal teslimidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Hizmet ise kanunun 4. maddesinde ,teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olarak tanımlanmıştır.
KDV’nin konusuna giren işlemler ve bu işlemlerin nitelikleri tayin ve tespit edilirken AB direktifleri ve başlıca AB üyesi ülkelerin uygulamaları dikkate alınarak paralellik sağlanmaya çalışılmıştır. Bazı hususlarda ise ülkemiz koşullarına uygun hükümlerin getirilmesine özen gösterilmiştir. Ayrıca, işlemlerin dayanağını oluşturan faaliyetler ile ilgili çerçeve oluşturulurken, öncelikle Gelir Vergisi Kanunu esas alınmış ve bu kanunda açıklık bulunmadığı hallerde Türk Ticaret Kanunu ve diğer mevzuat hükümleri dikkate alınması ilke olarak benimsenmiş ve bu yolla verginin konusunda değişik yorumların önüne geçilmeye çalışılmıştır.[3]
3. Verginin Mükellefi
Katma Değer Vergisi Kanununda mükellef ile ilgili olarak genel bir tanımlama mevcut değildir. Bunun yerine, işlemlerin özellikleri belirtilerek mükellef hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.[4] KDV kanununun 8.maddesinde verginin mükellefi şu şekilde ifade edilmiştir;”1. Katma Değer Vergisinin Mükellefi: a) Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanlar, b) İthalatta mal ve hizmet ithal edenler, c) Transit taşımalarda gümrük veya geçiş işlemine muhatap olanlar,d) PTT İşletme Genel Müdürlüğü ve radyo ve televizyon kurumları,e) (Değişik: 14/3/2007-5602/10 md.) Her türlü şans ve talih oyunlarını tertip edenler,f) (Mülga: 14/3/2007-5602/11 md.)g) 1 inci maddenin 3 üncü fıkrasının (c) bendine giren hallerde bunları tertipleyenler veya gösterenler, h) Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakları kiraya verenler,ı) İsteğe bağlı mükellefiyette talepte bulunanlardır. 2. (Değişik : 3/6/1986 – 3297/2 md.) Vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya katma değer vergisini fatura veya benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde; düzenlediği bu tür vesikalarda katma değer vergisi gösterenler, bu vergiyi ödemekle mükelleftirler. Bu husus kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler için de geçerlidir. (Değişik son cümle: 25/12/2003-5035/6 md.) Bu gibi sebeplerle fazla ödenen vergiler, Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslara göre ilgililere iade edilir. ”
4.KDV’nin İndirimi
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1.maddesinde tanımlanan ve yine aynı kanunda sayılan istisnalar dışındaki tüm teslim ve hizmetler katma Değer Vergisi’ne tabidir. Mükelleflerin, hesaplamış oldukları katma değer vergisinden faaliyetlerine ilişkin hangi vergileri indirim konusu yapabilecekleri kanunun 29. maddesinde açıklanmıştır. Madde hükmü uyarınca mükellefler, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV ile (3065 Sayılı KDV Kanunu 29. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi) ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen katma değer vergisini(madde 29/1 (b) bendi) indirim konusu yapabilmektedir.
Dikkat edilecek olursa kanun koyucu indirim işleminin gerçekleştirilmesi için KDV’ nin ödenmiş olma şartını sadece ithalatı yapılan mal ve hizmetlerde aramaktadır.Ayrıca KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi için ilgili maddenin (a) fıkrasında belirtildiği üzere tevsik edici belge üzerinde ayrıca gösterilmesi icap etmektedir.
Tevsik edici belge şartı ayrıca kanunun 34. maddesinde şu şekilde açıklanmıştır ; ”1. Yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait Katma Değer Vergisi, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanunî defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebilir. 2. Katma Değer Vergisinin fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesine gerek görülmeyen işlemlerde vergi indiriminin nasıl belgelendirileceği Maliye ve Gümrük Bakanlığınca tespit olunur.” Madde hükmünden ve 29/1 maddesinin (a) bendinden de anlaşılacağı üzere, KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi için tevsik edici bir belgenin var olması, fatura ve fatura benzeri tüm vesikalarda KDV’nin ayrıca gösterilmesi gerekmektedir. Katma Değer Vergisinin ayrıca gösterilmesi gereğinin bulunmadığı durum ise kanunun 20. maddesinin 4. fıkrasında şu şekilde açıklanmıştır ; ”Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde tarife ve bilet bedeli Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunur(yolcu taşıma biletleri, posta alındıları, akaryakıt ve tekel maddeleri) ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.”
Bu açıklamalar ışığında indirim konusu yapılamayan KDV ‘nin ne olacağı sorusu akla gelmektedir. Konu, ilgili kanunun 58. maddesinde şu şekilde açıklanmıştır ; ”Mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan Katma Değer Vergisi ile mükellefçe indirilebilecek Katma Değer Vergisi, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmez.”Maddenin mefhumu muhalifine bakılacak olursa hesaplanan KDV’den, indirim konusu yapılamayan KDV, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahında indirim konusu yapılabilmektedir.
5. Yüklenilen KDV’nin İndiriminde Takvim Yılı
Uygulamada çeşitli görüşler öne sürülse de KDV indirimi dönemler itibariyle yapılabilmektedir. Kanunun 29.maddesinin 3. fıkrası;” (Ek: 3/6/1986 – 3297/9 md.) İndirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir. ” şeklindedir. Dolayısıyla, madde hükmü gereğince KDV ,vergiyi doğran olayın(mal teslimi veya hizmet ifasının gerçekleştiği yıl) gerçekleştiği yıl içinde kanuni defterlere kaydedilmek ve VUK’ da fatura ve fatura benzeri olarak tanımlanan vesikalarda ayrıca gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılabilmektedir.
5.1. İndirim Hakkı Kavramı
İlgili maddede ”indirim hakkı” olarak tanımlanan kavram aslında bir zorunluluktur. Daha önce de açıklanmış olduğu üzere mükelleflerin, vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV ile mükellefçe indirilebilecek KDV, kanunun 58. maddesi gereği Gelir ve kurumlar vergisinin matrahından indirim konusu yapılamamaktadır. Dolayısıyla mükellef indirmek durumunda olduğu vergiyi eğer indirim konusu yapmaz ise ”Kanunen Kabul Edilmeyen Gider ”olarak dikkate alması gerekmektedir.
5.2. Vergiyi Doğuran Olay
İndirim hakkının kullanılabilmesi için vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılının aşılmaması gerekmektedir. Vergiyi doğuran olay, KDV kanununun 1. maddesinde sayılan ve verginin konusunu oluşturan mal teslimi ve hizmet ifası niteliğindeki ticari işlemin meydana gelmesidir. KDV kanununun 3.maddesinde teslimden sayılan haller ;a) Vergiye tabi malların her ne suretle olursa olsun, vergiye tabi işlemler dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesi, vergiye tabi malların işletme personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla verilmesi,b) Vergiye tabi malların, üretilip teslimi vergiden istisna edilmiş olan mallar için her ne suretle olursa olsun kullanılması veya sarfı,c) Mülkiyeti muhafaza kaydıyla yapılan satışlarda zilyetliğin devri” şeklinde sayılmıştır. Aynı kanunun 5.maddesinde ” Vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, işletme personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlandırılması hizmet sayılır” denmektedir.
Bununla birlikte, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi durumunda veya teslim fiilinin dışındaki her türlü hizmet ifasının gerçekleşmesi durumunda vergiyi doğuran olay meydana gelmektedir.
5.3. Vesikaların Kanuni Defterlere Kaydedilmesi
İşletmeler üçüncü şahıslarla olan ticari ilişki ve işlemleriyle ilgili kayıtlarını belgelemek zorundadırlar. (VUK madde 227) VUK’ nun İkinci bölümünde ”Fatura ve Fatura Yerine Geçen Vesikalar” sayılmış ve kanunun 229. maddesinde fatura, ”satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır ” şeklinde tanımlanmıştır.
Vergi Usul Kanununun dokuzuncu bölümünde ”Kayıt Nizamı” ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.VUK’ na göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulması zorunludur. Ancak, Türkçe kayıtlar bulunmak kaydıyla defterlerde başka dilden kayıt da yapılabilmekte ve bu kayıtlar vergi matrahını değiştirmeyecek şekilde tasdik ettirilecek diğer defterlere de yapılabilmektedir. (VUK.Madde 215.)Ayrıca defterler mürekkep ile yazılmalı (Madde 216) ve yapılan yanlışlar ise muhasebe kaidelerine göre düzeltilmelidir (Madde 217). Ayrıca defterde kayıtlar arasında yazılmaya mahsus olan satırlar boş bırakılmaması gerekmekte olup ,sayfa kopartılamamakta ve defter sayfa sayılarının birbirini takip etmesi gerekmektedir (Madde 218)
Yukarıda defter kayıt nizamı ile ilgili yapılan açıklamalara takiben VUK 219. maddesi şu şekildedir;” a) Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevap vermez.c) Günlük kasa, günlük, perakende satış ve hasılat defterleri ile serbest meslek kazanç defterine muameleler günü gününe kaydedilir. ”
Yapılan açıklamalar ışığında indirim hakkı, belgelerin yasal defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde doğmakta ve bu dönemde kullanılması gerekmektedir. Dolayısıyla tevsik edici vesikaların, VUK ‘nda belirtilen usul hükümleri uyarınca en fazla 10 gün içerisinde kayıtlara alınması ve en geç 45 gün içerisinde yasal defterlere intikal ettirilmesi gerekmektedir. Buna göre indirimin yasal defterlere kayıt tarihinden önce kullanılması erken KDV indirimine, sonra kullanılması ise yersiz KDV indirimi dolayısıyla vergi ziyaına sebep olabilmektedir.
5.4. Hesap Dönemi Açısından Takvim Yılı Kavramı
Vergi kanunlarında kural olarak hesap dönemi bir takvim yılıdır (01.01….-31.12….). Ancak mükelleflere yaptıkları işin mahiyetine göre özel hesap dönemi tayin edilebilmektedir. Bu durumda kanunda bahsi geçen takvim yılı kavramı mükellefleri tereddütte bırakabilmektedir.
Genel kural olarak mükellefler, mali takvim yılı içerisinde gerçekleştirdiği faaliyetlerinden doğan ve alış belgelerinde gösterilen KDV’yi içinde bulunduğu takvim yılında yasal defterlerine kaydederek indirim konusu yapmaktadırlar. Ancak, özel hesap dönemi tayin olunan mükelleflerin geçmiş takvim yılına ait olmakla birlikte bir sonraki takvim yılında ancak hesap dönemi içerisinde olmak kaydıyla ilgili vesikaları yasal defterlerine kaydedip kaydedemeyecekleri ve KDV’ni indirip indiremeyecekleri konusunda tereddütler yaşanmaktadır. Maliye Bakanlığı 05.05.2004 tarih ve 15 sıra numaralı KDV sirküleri ile bu konuya açıklık getirmiş ve sirkülerin ilgili bölümünde bu durumu şu şekilde açıklayarak çözüme kavuşturmuştur;” Bu hüküm ve açıklamalara göre, hesap dönemi takvim yılı olan mükellefler indirim haklarını yıl içinde kullanabildiklerinden, gelir veya kurumlar vergisi bakımından özel hesap dönemine tabi olan katma değer vergisi mükelleflerinin de yüklendikleri katma değer vergisini özel hesap dönemini aşmamak şartıyla belgelerin kanuni defterlere kaydedildiği tarihte indirmeleri mümkün bulunmaktadır”
Buna göre özel hesap dönemi tayin olunan mükellefler de hesap dönemini aşmamak kaydıyla indirime esas belgeleri kanuni defterlerine kaydettiği tarihte indirim konusu yapabilmektedir. Böylelikle kanunda takvim yılı olarak düzenlenen madde hükmü, kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen mükellefler için vergide adalet ilkesi göz önüne alınarak genişletilmiş olmaktadır.
6.KDV’nin İndirimde Vergiyi Doğuran Olayın Vuku Bulduğu Takvim Yılının Aşılmamasına Dair Özelge Örnekleri
Konu ile ilgili olarak yukarıda yapılmış olan açıklamalara dayanak olacak pek çok özelge tayin olunmuştur . Bu özelgelerin bazılarını idarenin konuya bakış açısını daha iyi anlayabilmek açısından paylaşmakta fayda bulunmaktadır ;
MB’ nın 13.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-105-[219- -8749]-827 sayılı özelgesi,
İlgi dilekçenizde; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi numaralı mükellefi olduğunuz, 2010 yılında işyerinin tadilat ve inşaat işini … . Şti.’ne yaptırdığınız ve yapılan işe istinaden adı geçen şirketin …/2010 tarihinde … TL tutarında fatura düzenleyerek şirketinize gönderdiği, şirketinizce yapılan işin metrajlarının hatalı olduğu gerekçesiyle faturaya yasal olan 7 günlük süre içerisinde itiraz edilerek iadeli taahhütlü olarak faturanın … . Şti.’ne geri gönderildiği, adı geçen şirketin itiraz sonucu fatura bedelinin tahsili için alacak davası açtığı ve dava devam etmekte iken karşılıklı uzlaşma sonucunda …/2011 tarihi itibariyle mutabakat sağlandığı, …/2010 tarihinde düzenlenen faturanın adı geçen şirket tarafından Aralık 2010 döneminde beyan edildiği, şirketinizin faturayı iade etmesi nedeniyle beyan edemediği belirtilerek, uzlaşma sonucunda faturanın kayıtlarınıza nasıl intikal ettirileceği ve Katma Değer Vergisinin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
(…)
Bu hükümler uyarınca, Şirketinize 2010 yılında ifa edilen bir hizmete ilişkin olarak düzenlenen, ancak bedel üzerindeki anlaşmazlık sebebiyle kayıtlara alınmayan …/2010 tarihli faturadaki KDV nin, 2011 ve takip eden yıllarda indirim konusu yapılması mümkün değildir.
(…)
Buna göre, ………. Şti. tarafından adınıza düzenlenen …/2010 tarihli faturaya yasal süresi içinde itiraz edildiği, adı geçen firma ile aranızdaki ihtilaf nedeniyle faturanın günümüze kadar kayıtlarınıza alınamadığı ve dava devam etmekte iken karşılıklı uzlaşma sonucunda …/2011 tarihi itibariyle mutabakat sağlandığı anlaşılmış olup, bu nedenle …/2010 tarihli faturanın 2010 yılı defterinize kaydedilmesi mümkün bulunmamakta olup, genel muhasebe ilkelerine uymak ve ilgili yıl gelir hesaplarıyla bağlantı kurulmak suretiyle söz konusu faturanın içinde bulunan yılın defterlerine kaydedilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, muamelelerin defterlere yukarıda yer alan süreler içersinde kaydedilmemesi halinde Vergi usul Kanununun 352/1-6 ncı maddesi uyarınca usulsüzlük cezasının kesileceği tabiidir.
MB’ nın 20.02.12 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-600 sayılı özelgesi;
Konu: 2009/Aralık dönemine ait faturanın 2010/Ocak döneminde kayıtlara alınması halinde VUK, GV ve KDV uygulaması
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, posta yolu ile elinize 27/1/2010 tarihinde ulaşan 3/12/2009 tarihli demirbaş faturasının kayıtlarınıza alınmasında, demirbaşa ilişkin katma değer vergisinin (KDV) maliyet bedeline eklenip eklenemeyeceği ile maliyet bedelinin geçmiş yıl giderleri kaleminde takip edilip edilemeyeceği sorulmaktadır.
(…)
Buna göre, demirbaş alımlarınıza ilişkin 2009/Aralık döneminde firmanıza düzenlenen ancak posta yoluyla gönderildiği için 2010/Ocak döneminde kanuni defterlerinize kaydedilen faturada yer alan KDV nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Bu faturada yer alan ve indirim konusu yapılamayan KDV tutarının, ilgili olduğu 2009 yılına ilişkin kurum kazancının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
7.Sonuç
Yüklenilen KDV’nin indirimde takvim yılı fazlasıyla önem arz eden bir konudur. Mükellefler önceki yıllara ait olmakla birlikte stok veya benzeri bilanço kalemlerini ilgilendiren faturaları cari dönemde KDV’sini indirim konusu yaparak kayıtlarına almaktadırlar. Yukarıda teferruatıyla açıklanmaya çalışıldığı üzere, teslim ve teslimden sayılan haller veya hizmet ifasının gerçekleştiği yılda defter kayıtlarında yer almayan KDV’nin indirim konusu yapılması vergi ziyaına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla, bilanço kalemlerini ilgilendiren bir belge özü itibariyle Gelir Vergisi Kanunu veya Kurumlar Vergisi Kanunu açısında herhangi bir sorun teşkil etmiyor olsa bile Katma Değer Vergisi Kanunu açısından (vergiyi doğuran olayın gerçekleşmiş olması nedeniyle) yüklenilen KDV’nin indirimi konusunda sorun yaratmaktadır.
[1] Doç. Dr. Erol, Ahmet, ”Türk Vergi Sistemi ve Vergi Hukuku”, Yaklaşım Yayınları, 2012, S.344
[2] Katma Değer Vergisi Kanunu, K.N. : 3065 /25.10.1984,R.G. :18563 /02.11.1984
[3] Prof. Dr. Kızılot, Şükrü, ”Açıklamalı ve İçtihatlı Katma Değer Vergisi Kanunu ve Uygulaması, Yaklaşım Yayınları, 2012, S:69
[4] Prof. Dr. Kızılot, Şükrü, a.g.e, 2012, S:469